Sabır ve Said - Fas - Fotoğraf Turu ve Hikayeler

Sabır ve Said

2007 tarihli Kusursuz (Flawless) isimli filminde, Michael Caine; kendisine “doğru zaman için 15 yıl mı beklediniz” diye soran Demi Moore’a ; “Sabır, büyük bir erdemdir” şeklinde cevap vermişti. Sabır, ya da sabrın ne kadar değerli ve önemli bir erdem olduğu hakkında ilk öğrenimim kuşkusuz bu değildi. (İtiraf edeyim bu şekilde bir film repliğiyle yazıya başlamak daha havalı geldi.)

Bundan uzun yıllar önce, ailecek yaptığımız bir tren yolculuğu sırasında ilk defa “sabır” ile ilgili bir nasihat duymuştum. 1980’lerin başlarında gerçekleşen bu tren yolculuğu, lokomotifin defalarca kere bozulmasından dolayı normal yolculuk süresinin neredeyse iki katında bir zamanda sona ermişti. Türkiye’nin doğusuna giden bu trenin koridorlarında yatarak seyahat eden yaşlı ve evsiz amcaya annem karnını doyurması için yiyecek birşeyler vermiş ve “..amca, kimin kimsen yok mu, bu şekilde nasıl yaşıyorsun” diye sorduğunda neredeyse tüm dişleri dökülmüş olan bu amca; “Kızım! Sabrın sonu selamettir.” demişti ve herkesin bildiği bu sözü ilk defa o zaman işitmiştim. Bir daha da hiç unutmadım.
İlk defa fotoğraf makinası sahibi olup, fotoğraf ile daha da derinden ve yoğun olarak ilgilenmeye başladığım ilk zamanlarda, yaptığım geziler sırasında kısıtlı olan zamanı harcamamak adına hızlı hareket etmem gerektiği ve bir çok yer görüp çok fotoğraf çekmek gerektiği sürekli zihnimden geçerdi. Zaman içerisinde bu aceleciliğin fotoğraflarıma her hangi bir katkı yapmadığını tecrübe edindim. Yavaşlamak gerekiyordu. Sabırlı olmak gerekiyordu. Çekilen fotoğraf sayısından ziyade çekilen fotoğrafların ne derece etkin ve iletişim kuran fotoğraflar olacağı şüphesiz daha önemlidir.
Yukarıdaki genç Faslı Said’in fotoğrafını, Marakeş’in merkezine çok da uzak olmayan arka sokaklarında yer alan bir kumaşçı dükkanın önünde çektim. Aslında o gün için kafamdaki plan, Marakeş’in dışında yer alan palmiye bahçelerine gitmekti. Ancak sabah erkenden çıktığım, otelime pek de uzak olmayan, Marakeş’in şehir merkezi olarak bilenen “medina”da (Arapça’da medina şehir merkezi anlamına geliyor.) biraz zaman geçirmek istemiştim ve o sokaktan bu sokağa derken, yiyecekten giyeceğe, gerekli gereksiz her türlü şeyin satıldığı dar sokaklarda kaybolduğumu farkettim. Yabancı bir ülkede kaldığınız otele geri dönüş yolunuzu bulabildiğiniz sürece kaybolmak o kadar da kötü bir şey değil. Aslına bakarsanız şehrin görünmeyen yüzünü görmek isteyenler için belki de olması gereken bir durum. Eğer kaybolmasaydım belki de bu fotoğrafı çekemeyecektim.
Yol sormak için danıştığım bir iplikçi ile başlayan sohbetimizin uzayacağını hissettiğimde, yine o aceleci şeytan iş başındaydı. Hemen aklıma, zamanımın kısıtlı olduğu ve daha görülecek bir çok şey, gezilecek bir çok yer olduğu ve bir an önce sohbeti nazik bir şekilde bitirerek oradan ayrılmayı istediğimi farkettim.

Neyseki sabrın sonu selamettir deyişi yardımıma yetişti ve planıma uymak yerine o günü kendi akışına bırakmaya karar verdim. Yavaşlamalı ve yeni tanıştığım bu insanlarla daha fazla sohbet etmeli ve günlük yaşayışlarına kendimi biraz daha bırakmalıydım. Öyle de yaptım ve geçen vaktin keyfini çıkartmaya başladım.

Fas, müslümanların yaşadığı bir ülke olduğundan dolayı Türkiye’den gelenlere karşı daha rahat ve konuşkan davranıyorlar. Hatta benimle sohbet eden iplikçi, tüm teşekkürlerime rağmen yanında çalışan Said’i pazara gönderip, bir kaç çeşit sebze ve et aldırarak Berberi usulü sebzeli et tajin (bizdeki güveç) hazırlamayı teklif etti. Güveçte sebzeli etin pişmesi uzun süren bir yemek olduğundan dolayı yemek pişine kadar, içilen nane çayları ve konuşulan konuların sayısıda arttı.

Said’in birden fazla portresini çektim ancak içlerinde en fazla beğendiğim bu fotoğrafı oldu. Bu fotoğraftaki ifadesi benim gördüğüm Said’i sanki en kuvvetli şekilde anlatan kareydi. Etraftaki herkes birbirine sürekli şakalar yapıp, devamlı hareket halideyken Said genelde hep sessizdi. O gün belki kafamdaki planı uygulayamamıştım ancak günün sonunda otele döndüğüm çektiğim fotoğraflar beni tatmin etmişti.

Fotoğraf çekerken ve özellikle gezi portreleri çekerken acelecilik mutlaka kaçınılması gereken birşey. Fotoğraflamayı istediğimiz objemize ait “o belirleyici an” sakin kalarak ve objemiz ile daha fazla iletişime geçerek daha da kolay yakalanabilir diye düşünüyorum.

This post is also available in: İngilizce

0 replies

Leave a Reply

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *